Ellerimiz var, “iki taştan un eden”, gözlerimiz var, güzele gülen.Bilim bizimle hizmete amade ve uysal, inanç bizimle özgün ve kutsal.Bir kez daha bakıp siz de görün isterim ayaklarınızdaki mükemmelliği.Bir gün rastlamanızı öneririm yüreğinizin işleyişindeki türkülü şiire.Hatta vicdan dediğimiz bilimi acze sürükleyen müdahale gücünü bir daha düşünmenizi isterim.Olup bitenleri düşünürken hangi gücü harcıyorsunuz hiç aklınıza geliyor mu?Yollar bizim sayemizde aştı başı karlı, geçit vermez yüce dağları.Köprüleri biz astık coşkun akan ırmakların gerdanına.Yer çekiminin akıl almaz ve gizemli gücüne inat, biz yüzdürdük gökte demir kuşları.On binlerce yıl geçtiği halde, bizdeki ruhun inceliğine sanat da, bilim de, erişme şansını yakalayamadı.Yani bizler, düşünebilen, üretebilen ve düzenleyebilen canlıyız.Buna karşın soruyorum bize;On sene önce pırıltılı yakamozlar savurarak akan ırmakların suratına bakabiliyor muyuz şimdi?En az üç kilitten sonra giriliyorsa evlere, sütte hile, balda tuz, yiğide ahmak, âlime salak, dürüste sus denebiliyorsa, yollar bizi ve çocuklarımızı irkilten bir yalnızlığa taşıyorsa, banka kâğıtlarının, altın külçelerinin ve eşya markalarının uyumsuz birlikteliği ile değerleyenlerin başarısı değil midir?Ege Denizi’nden kıyıya vuran mülteci çocuğun buz gibiliği, on binlerce çocuğun bir çırpıda öldürülmesine aldırmayıp, figan dağlarının eteklerinde dolarlar yakarak olmayan yüreklerinin boşluğuna uyuşturucu üfleyenlerin başarısı değil midir biraz da?Bize yakışanlara bizden habersiz karar verip, bizi sevenleri bizsiz edip, bize benzeyenleri bize rağmen ötekileştirip, bizim düşümüzü bizden çalarak kendileri adına sanal göllerin ışıklı görkemiyle paraya çevirenlerin bize biçtiği rolün ruhsuzluk ve kölelik olduğunu görmezden gelmek insanlığa sezgi yeteneğine ihanet değil midir?Ekran önünde, boğazımızdan salam geçirmeye çalışarak yüreğin alanını daraltan yağlanmayı vurdumduymazlık hastalığına evirmek, gönlümüze yaran olmaktan bıkmayan ayaklarımızdaki güce ihanet değil midir?Esnek işgücü kervanına katılarak elimizi, ayağımızı ve hatta ruhumuzu mahkum ettiğimiz çok uluslu şirketlerin at oynattığı alanlarda, bize göresi kalmadığı halde dayatılan yozlaşmış kültürün milli ve manevi değerlerimize hançer misali saplandığını görmezden gelmek vicdanımıza ihanet değil midir?Suyun hapsedilişi hilesinden dolayı susuz yılanların, çıyanların, kaplumbağaların, çekirgelerin, farelerin, gelinciklerin, ceylanların ve otların takatleri kesildiği yerde kuruyup kalmaları, dağlardan yol aşıran, uzaya araç yollayan, sesi ve görüntüyü dilediğimiz anda dilediğimiz noktaya ulaştırabilen bizlerin erişilmez mükemmelliğine ihanet değil midir?Kalabalıklar ortasındaki yalnızlıkların hüzünlü öykülerine malzeme olduğumuz yetmiyormuş gibi, insan ve hayvan kanıyla hayatını sürdüren canavar yapıların heybetinden ürküp, ata, dede ve çoluk çocuğumuzu insan insana dayanışmadan ıratmak, sevmek tadından mahrum etmek, kucaklamak refahından habersiz büyütmek şu inandığımız değerlerle çelişik durmuyor mu biraz?Buradan varmak istediğim odur ki kardeşlerim;Tüm bunlara rağmen umudu yaşar kılıp, ekran boşluklarından fışkıran kan renkli ecelini alkışlamayalım insanlığın ve yalnızlığına korkular ekleyip beton kuytularda çıldırmayalım.Ciddi sevelim yaratılanı.Buğdayın sofraya ekmek olarak geliş sürecini düşünelim; yani alın terinden sofraya akan huzuru ve ürkek bir kuşun heybetli aslanların sırtlarında oynayış ritmini ve şiirimsi uyumu, yani güvenin hayata bahşettiği güvenceyi düşünelim.Arabasında unutulan çanta dolusu paranın sahibini arayan şoförün bıçak işlemez yiğitliğini düşünelim.Çok zor şartlarda bile olsa asil olanın insanın moral gücünü beslediğinin hayatımızdaki ve dünyadaki örneklerini düşünelim.Demem o ki canım kardeşim; Bilgisizliğe veya yozlaşmış insana alıştırmayalım şu güzelim evreni, bozmayalım böceklerin huzurlu yuvalarını ve mucizeden öte bir niteliğe sahip çocuk gülüşlerini, plastik cehenneminde çürümeye mecbur etmeyelim.Alışmayalım huzur evi yalnızlığına.Beton işlemeli soğuk odalara koymayalım geceler boyu seyrettiği yüzümüzü sütüyle silen analarımızın yalvaran gözlerini.Suyu kirletmeyelim.Toprağı susturup küstürmeyelim.Vazgeçmeyelim ay buğulu gece ferahlığından.Halaya dursun ıslığımıza değen çiçekler.Biz insanız.İnsanlığı unutmayalım.Ne güzel demiş ustam Hasan Hüseyin ; “sevmek kurar bu dünyayı yeni baştan”
Benzer Haberler
Gündem
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.