Her Türk vatandaşının bildiği, kullandığı ve büyük bir kısmının da hayatında uyguladığı bir laf vardır; devletin malı deniz yemeyen domuz. Biliyorsunuz domuz eti pek çok açıdan sakıncalı olduğu için İslam dininde ve kültürümüzde yenmez ve yenilmesi ayrıca hoş karşılanmaz. Gerekçe olarak söylenenlerin başında kendi dışkısını yemesi gelir. Devletin yani kamunun malına çöreklenme dünyanın hemen her yerinde ve tarihin her döneminde gerçekleşmiştir. Bunlar vatandaşı ekmeğinden ettiği gibi geleceklerini de karartan bir tufeyli tayfadır. Aralarında coğrafya ve zaman farkı olsa da kardeştirler aynı kanı taşırlar.
Ülkemiz için düşünüldüğünde yakın zamana kadar devletin malının deniz olması hasebiyle yiyiciler sürekli oradan beslenmişlerdir. Ama artık deniz bittiği için daha doğrusu denizin tüm suyu bir kan gibi emildiği için devletin malı artık deniz değildir. Devletin malı artık olsa olsa heba edilmesinin önünde yurtseverlerin set olduğu bir baraj gölüdür.Yemeye ve yiyerek semirmeye alışanlar için ise deniz bitmez. Hep bir deniz vardır. Devlet ve milletin iç içe geçen bir bütün olduğu tezine zemin oluşturan belki de en önemli bağlantılardan biri de bu kan emici şürekanın doymazlığının bir yansıması olarak bitirdikleri devlet denizine bir alternatif arayışı olabilir. Devletin malı denizdir ama ya deniz biterse işte tam da burada bir yeni yelkenler açılıp sonuna kadar sömürülecek denizler bulunmalıdır. Açık denizlere doğru yol alan kolonyalist batılılara rahmet okutacak cinsten bir sömürge arayışıdır bu.Artık denizi besleyen nehirler, dereler, çaylar ezcümle tüm akarsular bir havuzu bile dolduramaz hale getirilmiştir. Karşımızdaki problem kocaman bir havuz problemi olmuştur. Havuz da problem de büyüktür. Artık milletin sırtına yüklenen vergilerdir denize akan sular. Yemek için devletin malı bitmiş artık milletin malı başlamıştır. Kuş kadar işçi maaşını kuş kanadı haline getirmeye yeltenenler halkın kolunu kanadını kırmış ve yine halkı tüyleri yolunacak kaz olarak görmüşlerdir. Hayat pahalılığı, işsizlik, geleceksizlik, emeğin değersizliği gibi hayatın temeline ilişkin konular önemsizleştirilmiş devlet yönetimi adeta bir magazinel mecra olarak ele alınmaya başlamıştır.Devletin malı deniz yemeyen domuz mudur bilinmez ama milletin malını yiyen yine milletten tokat yemeye mahkumdur. Milletin vergisini zevk ve sefaya, alınterini şatafata, canını hamasetlerine malzeme yapanlar bu sefahat denizinin de bir gün biteceğini anlayacaklardır.Ayrıca acınası bir husus da, devletin malının bizatihi milletin malı olduğu gerçeğinin yeterince kavranamamış olmasıdır. Son 20 yılda devletin dolayısıyla milletin malları bir bir satılırken kısık ve cılız sesler çıkmış, milletten aldığı iradeyle devlet denizini bir baraja çevirme gafletinde bulunanlar o seslere dahi tahammülsüzlükleri çeşitli şekillerde göstermişlerdir.Domuzun etine haram diye yemeyenlerin çok daha büyük bir haram olan kul hakkını yemekten imtina etmedikleri günümüzde, halkımız kırmızı et bulamadığı için tavuk eti yemektedirler. Biliyorsunuzdur tavuklar da kendi dışkısını yiyen havyanlardır. Bunca lafın üzerine hala devletin malı deniz diyenlerse önce iyi halt yemiş olurlar sonra millet denizinde boğulurlar.
Benzer Haberler
Gündem
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
Yorumlar kapalı.