Pandemi sürecinde sokağa çıkma yasağı vatandaşlara hangi koşullar altında yaşadığını hatırlattı. Dört duvar arasına sıkışıp kalan hayatlarının gerçeği ile yüz yüze gelen toplum, köyünü, bağını, bahçesini hatırladı.
Sokağa çıkma yasağının uygulandığı haftalarda hepimizin şahit olduğu üzere, Çankırı Yolu güzergahında ciddi bir hareketlilik yaşandı, şehirliler; taşra ilçelere Akyurt’a, Kalecik’e, Çubuk’a doğru yol aldı. Toprağa olan hasret dışa vuruldu, pandemi dönemi insanların boş vakitleri olduğunda aslında özüne dönmek istediğini de böylelikle göstermiş oldu.
Bulunduğumuz bölge de kent yaşamına doğru ilerliyor ancak şu an için şanslı sayılırız, en azından beton yığınları haricinde nefes alabileceğimiz alanlarımız hala mevcut. Hızlı gelişim çağında bundan sonra atılacak adımlar, bu anları koruyup koruyamadığımızı gösterecek. Örneğin toplumunun duymuş olduğu özlem, hobi bahçelerinin sayısının artmasına neden oldu, verimli tarım arazileri, kooperatif adı altında bölünerek adeta talan edildi.
Dönem dönem bu doğa katliamı hükümetin gündemine gelse ve tedbirler alsa da bir türlü kalıcı hale getirilemedi ve açıklamaların soğumasının ardı sıra yeni hobi bahçeleri arazileri bölmeye devam etti. Bu istek artık bir ihtiyaç halini aldı, Gölbaşı’nda projelendirilen ‘Hobi Köy’ü takip etmek, eksiklerini, hatalarını görmek ve bölgemizde de uygulanabilir olmasını sağlamak gerekir diye düşünüyorum.
Topraktan, doğadan bahsetmişken, Ahmetadil’e değinmeden olmaz. Tam da bahsettiğimiz nedenlerle doğaya zarar verebilecek herhangi bir sebebin ve girişimin bertaraf edilmesi gerekir. Ağaçlandırılmış bir alan, su havzası konumundaki bir bölgeye mermer ocağının verebileceği zarar geriye dönüşü olmayan tahribatları ortaya çıkarırsa Akyurt çok şey kaybeder.
Tarımın öneminden bahsederken, insanların toprağa olan özlemini dile getirirken, köylünün yaşam alanına yapılan müdahale, özellikle bu bölgede yaşayan insanların hayatına kast etmek sayılır.
Bu konu ile ilgili olarak kurumlarımızın gerekli hassasiyeti gösterdiğini görüyorum ve çözüme kavuşması noktasında da umudumu korumak istiyorum.
Güzel şeylerde oluyor, belediyeler tarımı ve hayvancılığı geliştirebilmek adına desteklemelerini sürdürüyor. Tohum ve canlı hayvan desteği gibi adımlar, çiftçilere her şeyden öte değer verildiğini gösteriyor. Kurumların, devletin desteğini yanında gören her bir yurttaş hayata daha farklı, geleceğe de daha umutlu bakacaktır.
Bir belgeselde, köylerin nasıl boşaldığını üzülerek seyrettim. Kastamonu’nun bir köyünde yaşayan iki hane, toplamda üç kişi. Köylü adam ‘Ben çocukluğumdan beri burada tarımla, hayvancılıkla uğraştım, artık yaşlanıyorum, her şey zorlaşmaya başladı. Çocuklarım yanıma gel diyor ama ben toprağımı terk etmek istemiyorum” diyerek hüzünlendi, gözleri doldu.
Bu gerçekle maalesef hepimiz yüzleşiyoruz. Bu nedenle köyümüze, köylümüze sahip çıkalım…
Toprağa artık, üzerine kaç metrekarelik daire çıkacağı hesabı yapmaktan vazgeçerek, üretim gücümüzü nasıl artırabileceğimizi tartışalım. Aksi takdirde dünyaya vermiş olduğumuz zarar katlanıp artacak ve yaşadığımız doğa felaketlerini misliyle görmeye tanıklık edeceğiz.