Dünya ve Ahiret hayatının önemli kavramlarından bir tanesi de hesaptır. Günlük hayatın her anında ve alanında çok sık kullanılan bu terim, Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre değişik anlamlarda kullanıldığı gibi, birçok atasözü ve deyime de konu olmuştur. Hepsinden öte hesap konusunda, Yüce Kitabımız Kuranı Kerim’de birçok ayet bulunmaktadır.Hal böyleyken, insanoğlu hesaplı yaşamak konusunda gereken gayreti göstermemekte, hesapsız yaşamayı alışkanlık haline getirmektedir. Bu durum sadece bireyleri etkilememekte, toplumsal açıdan karmaşaya, devlet yönetimi açısından zafiyete yol açmaktadır.Kayıt dışılık arttıkça hesap verme/sorma mekanizmasının işlemesi de o kadar zorlaşacaktır. Rabbimiz, Bakara Suresinin 282 nci ayetinde borç ilişkisi açısından her şeyi yazmamızı ve şahit ile de desteklememizi emrederek hesabın önemini biz kullarına anlatmıştır. Dolayısıyla, “hesap” alelade bir kelimeden ibaret değildir. İçerisinde, çözülmeyi/açılmayı bekleyen nice sırları da barındırır.Hesabın önemini, yolsuzluk gibi büyük toplumsal yanlışların, “mali hesapsızlık” temeli üzerinde inşa edilmesinden de anlamak mümkündür. Mali açıdan baktığımızda, hesaplar bütünü olarak adlandırılan muhasebe kavramı ön plana çıkmaktadır. Mali mevzuatın temelini de “tüm malî işlemlerin muhasebeleştirilmesi” amacı oluşturmaktadır. Hal böyleyken, hesap dışında kalan her konu, beraberinde bir sorun getirmektedir.Hesabın önemini anlayan Devletler, yasaları ve sistemlerinin bir ayağını hesap olgusuna dayandırırlar. Ancak, her devlet mükemmel bir sistem kuramadığı gibi, sadece Devlet mekanizması ile de mükemmel bir sistemi kurmak imkansızdır. Öyle olsaydı kayıt dışı ekonomi (kaçakçılık) dünyadaki tüm devletlerin ortak sorunu olmazdı.Ortak sorunlar dışında, ülkeye özgü sorunlar da bulunmaktadır. Örneğin ülkemizde, Cumhuriyetle birlikte tekke ve zaviyelerin kapatılması süreci sonrasında, hukuki zeminde tanımı yapılmamış fakat fiilen varlığını sürdüren ve bugün cemaat olarak adlandırdığımız yapılar buna örnektir. Devletin ve toplumun hassas noktası “din” temeline dayanan bu yapılarda “hesap” olgusu açısından da ciddi bir boşluk bulunmaktadır. Ne yazık ki bu boşluğun sonucunda Devlet otoritesi ve toplum huzuru açısından istenmeyen olayların ortaya çıkması kaçınılmaz oluyor. Bu açıdan bakıldığında, cemaatlerin fiili varlığını kabul ederek iki çözümden birinin seçilmesi gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Ya bu yapılar hukuki zeminde yok sayılmalı (yasaklanmalı) ya da hukuki zemine oturtularak hukuki varlıkları kabul edilmeli ve devletin “hesap” sistemine dahil edilmelidir.Diğer bir sorun alanı ise, devletin hesap sistemine dahil ettiği konularda toplumun, hesap konusundaki duyarsızlığıdır. Alışverişte fiş vermeyen ve fiş almayan vatandaş; camide para toplayıp makbuz kesmeyen din görevlisi, bunu talep etmeyen cemaat; okulda para toplayıp makbuz kesmeyen müdür/öğretmen bunu talep etmeyen veli; köyde kurban derisi toplayıp satan ve hesabını vermeyen muhtar, bunun hesabını sormayan köylü ve böyle niceleri… Aslında devletin hesap sorumluluğu açısından kurallarını koyduğu fakat toplumun duyarsızlığı yüzünden işlemeyen bir sistem.Bugüne kadar yaşadığım olaylardan yola çıkarak, hesap konusunu; devlet yönetimi açısından “hesabını bilmediğimizi yönetemeyiz” sözüyle, tüm toplum açısından ise “hesabı olmayan paranın dedikodusu olur” sözüyle özetleyebilirim. Kim ki hesap tutmuyorsa ve hesap vermekten kaçınıyorsa, ya cahildir bu işlerden pek anlamıyordur ya da bir yolsuzluk yapıyordur. Kim ki hesap sormaktan imtina ediyorsa ya korkaktır ya da muhtemel yolsuzluklara ortaktır.Sonuç olarak hesap olmadan “Devlet Otoritesi” ve “Toplum Düzeni” eksiktir diyebiliriz. Var olan hesap, yanlış da olsa Bağdat’tan döner. Lakin olmayan hesap, sadece kıyamete kalır. Rabbim hepimizi hesap verebilen ve sorabilenlerden eylesin inşallah.
Benzer Haberler
Gündem
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.