Empati, kendimizi başkalarının yerine koyarak onun duygularını anlama ve içselleştirme olarak ifade edilen Fransızca kökenli bir kelimedir. Türk Dil Kurumu, empatiye karşılık olarak “duygudaşlık” kelimesini kullanmaktadır. Madem öyle, neden “duygudaşlık” kelimesi yerine “empati” kelimesini kullandığımı sorabilirsiniz.Birincisi, bu kelimenin dilde yabancılaşmanın masum tarafını yansıttığı kanaatindeyim. Bilimde, teknolojide ve sosyal hayatta yaşanan gelişmeler sonucunda, yeni sözcükler ortaya çıkmaktadır. Bu yeni sözcükler, tüm dünyaya yayılıp uluslararası sözcük olabilmektedir. (Üretimin faydalarından birisi de bu olsa gerek.) Bu nedenle, anadilde bu sözcüklere karşılık getirilen sözcükler, yeterli kullanım alanı bulamamaktadır. Dilde yabancılaşmanın asıl sorunlu alanı ise, anadilde kullanılan kelimelerin yerine başka kelimeler kullanılmaya başlanması ki buna yabancılaşma demek iyimserlik olur. Bu durum tam anlamıyla bir anadil katliamıdır.İkincisi, bu kelime bana aynı zamanda gönülde yabancılaşmayı çağrıştırmaktadır. Çünkü, insan gönlüne doğrudan dokunan ve dinde, törede, sosyal hayatın içinde önemli bir yer edinen olgular, deyimler, kavramlar yerine yabancı dilden geçmiş bilimsel bir kelimeyi gerçek anlamını ve geçerliliğini bilmeden kullanmak gönülde de yabancılaşmak demektir.Söyle ki:
Empatinin, doğuştan gelen bir yetenek olduğu ve çok hızlı kaybedilen bir yetenek olduğu iddia edilmekte ve üç temel kuralından bahsedilmektedir.
•Bir insanın kendisini karşısındaki kişinin yerine koyarak, olaylara onun bakış açısıyla bakmaya çalışması
•Karşısındakinin duygu ve düşüncelerini doğru olarak anlaması ve hissetmesi
•Karşısındaki kişiyi anladığını o kişiye ifade etmesiPeki, ya bu yetenek bizde yoksa ne olacak? Kendimizi başkası yerine koymak kolay mı? Onun duygularını doğru anlamak mümkün mü? Kolay ya da mümkün olsa bile bu zaman almaz mı?
Empati kurmak öyle kolay olsaydı atalar “damdan düşenin hâlinden damdan düşen anlar” der miydi? Toklar açın halinden anlamamakta bu kadar ısrarcı olurlar mıydı? Halden anlamak demişken, empatinin anadilde karşılığı “duygudaşlık” değil de “halden anlama” olsa gerek. Yabancı bilim adamları empati kavramı üzerine kafa yormazdan evvel, bizim, halden anlayan atalar ile bu topraklarda yurt kurduğumuzu unutmayalım.Biz dilden uzaklaşırken bir de gönülden uzaklaşmayalım. Empati kurmak da, halden anlamak da çok zor. Bir kişiyle hem hal olmadan halden anlamak gerçekten bir yetenek gerektirir. Aksi halde, annesini babasını kaybetmiş bir insana onların yaşını sorup, yaşlılarmış deyip, sonrasında da “ölenle ölünmüyor” diye teselli vererek empati kurarız
Ancak hoşgörü için bir yeteneğe gerek yok. Ölçüye de dikkat ederek, özellikle hayatın olağan akışı içinde aniden gelişen olaylar karşısında empatiye ayıracağımız vaktin onda birini hoşgörüye ayırsak hem biz mutlu oluruz, hem etrafımızdakiler. Empati kadar olmasa da hoşgörülü olmanın da zorlukları var. En azından burada yazıldığı kadar kolay değil. Yazması ve söylemesi kolay, önemli olan uygulaması. Kimi insan hemen hoş görür, kimisi olaylar üzerinde biraz düşündükten sonra (Galiba ben ikinci gruptayım). Kimi insan her şeyi hoş görür, kimi insan bazı şeyleri.Kimi insanda hiç hoş görü yoktur. Onları hoş görüp görmeme konusunda net bir fikrim yok ama kendilerini hiç görmemeyi tercih ederim. Ne diyor Ajda Pekkan? “…Hoşgör sen affet gitsin aldırma, büyüklük sende kalsın sonunda…” Ben türkü dinlemeyi severim ama hoşgörü konusunda bu şarkı çok güzel şeyler söylüyor. İllaki türkü olsun diyenlere Bozkırın Tezenesi Neşet ERTAŞ’tan “incitme canı” türküsünü tavsiye ederim. Bakın ne demiş büyük usta:Sakın ol ha insanoğlu
İncitme canı incitme
Her can bir kalp Hakk’a bağlı
İncitme canı incitmeHoşgörüsüzlüklerime karşı tüm sevenlerimden biraz hoşgörü bekliyor, hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
- Haberler
- Köşe Yazıları
- Empati kuramıyorsak hoşgörülü olalım
Empati kuramıyorsak hoşgörülü olalım
Serkan Yüceer tarafından yayınlandı
yayınlandıBenzer Haberler
Gündem
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.