Ülkemiz ya da daha doğru tanımla halen genç sayılabilecek cumhuriyetimiz, ahir ömrüne büyük badireler belki ansiklopedi olarak basılacak bir olaylar külliyatı yaratarak şekil vermiştir. Bu külliyatın içinde neler yoktur ki; ‘bu kış komünizmin’ gelmesi beklenirken, ‘laikliğin elden gittiği’ iklimlere, sözüm ona tek parti despotizminden ‘ileri demokratik’ rejimlere, ‘sistemin en hayırlısı darbeli olanıdır’ diyerek ortalama her 10 yılda siyasete askerin ayar verme girişiminden artık askeri vesayete gereğin kalmadığı zira en sivilinden büyük biraderlerin hegemonya kurduğu düzenlere, sarayların meclislere yer bıraktığı dönemeçlerden meclislerin sarayları baştacı ettiği dönemlere siyaseten çok hızlı sayılabilecek bir zaman diliminde geçilmiştir. Ülkemiz, işçilerin ve üretenlerin emeklerinden gelen gücünü siyasi katılım mekanizmalarına yansıttığı uğraklardan insanların birey olarak kalabalık yalnızlıklara terkedildiği belki de dünyanın en ‘uzun yüzyılı’ sayılabilecek bu döneme geçişi ve ahvalinden haddinden fazla nasibini alışı ibretliktir.Bir yönetme ve bunu sürdürme biçimi olarak paradigmanın, yani Türkiye’nin yönetme ve yönetilme teamüllerinin, erklerinin, eğilimlerinin değiştiği, sosyolojisinin ise bu değişime ters bir rota izlediğinin altını çizerek başlayalım. Türkiye’de yıllarca merkezden dışlandığı ve dar bir bürokratik oligarşi eliyle sosyal mezalime uğratıldığı var sayılan ‘muhafazakar’ kesim zamanla iktidarı eline alarak kendilerine uygulandığı varsaydıkları tüm şenaati tüm Türk milletine katmerli bir şekilde iade etmişler ve bu işlemi sürdürmektedirler. Bir tez olarak Türkiye’nin eğilim ve yönelimlerinin salt içsel dinamikler yani Yeni Osmanlıcı bir perspektiften dolayı değiştiğini söylemek doğru değildir. Eş zamanlı olarak dünyanın ve dolayısıyla küresel sermaye gruplarının politik ihtiyaçları şekil ve rota değiştirmiştir. Buna pragmatik olmanın ötesinde bir uyum gösteren Türkiye’nin ‘muhafazakar’ iktidarı hem devlet mekanizmasını bu yeni istikamete uydurmaya hem de kendisine çizilen yeni ve bakir oyun sahasında konumlanmaya çalışmıştır. Söz konusu olan dünya yüzünde milyonlarca insanın açlık ya da savaşlarla maruza kaldığı felaketleri küçük bir talihsizlik zemininde değerlendiren ve kartlarını bitmek tükenmek bilmeyen kar ve yayılma hırsıyla sürdüren küresel kapitalizmin bölgesel (bölgesini genişletmeye çalışan) bir figürü olmak istencinin ötesine sadece ajitasyon düzleminde geçen bir yönetimdir.Bu ajitatif ve salt kitle konsolidasyonuna dayalı siyaset yapma biçimi; içerde tek kişi iktidarına, dışarda yayılmacı bir bataklığa, kültür sanatta çölleşmeye, ekonomide öngörülemezliğe, eğitimde niteliksizliğe, yönetimde liyakatsizliğe, hukukta adaletsizliğe kısacası büyük bir açmaza yol açmaktadır. Geçmişte toplumsal olarak dar ve fazla sayıda kamplara bölünen ülkemiz yakın zamanda karpuz gibi ortadan ikiye ayrılmıştır. Yeni rejimle beraber iktidar ve karşıtı olarak ikiye ayrılan ülkenin siyaset zemini, özellikle muhalefet kısmında birbirine benzemeyen çeşitli kesimlerin bir araya gelme ihtiyacını hatta zorunluluğunu koşut kılmaktadır. Bunu öngören, uman, isteyen ve gerçekleşmesi için orta ve uzun vadeli bir strateji kuran bir muhalefet ihtiyacı mevcuttur. Eş anlı olmak üzere bu ihtiyaca cevap üreten ve yıldızı günden güne parlayan bir siyasi parti de mevcuttur. Bu mevcudiyet Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde vücut bulmuş, yerel seçimlerde baş göstermiş ve toplumsal muhalefet başlıklarında da kendisini olgunlaştırmıştır. Türkiye’nin yakın geleceğindeki iktidar bloğunu oluşturması kuvvetle muhtemel olan bu toplumsal birlikteliğin temel harcını oluşturan iklim ise yukarıda eksik şekilde saydığımız ülkenin aksak yanlarının tamamlanması isteğidir. Bu istek yurtsever ve insancıl olmak ve bunu sürdürmek zorundadır.Muhalefet bloğu bu yükümlülüğünü; geçmiş deneyimlerden ders aldığını göstererek yerine getiriyor. Ülkenin geleceği için dışlayan değil birleştiren bir siyasi dili yelpazenin en ucundakiler için bile asgari düzeyde koruyarak halk nezdinde itibarını ve geleceğe dönük vizyonunu tescilliyor. Kısaca ülkemiz kötüye muhalefet iyiye gidiyor. Muhalefetin iyiye gidiş hızının bir an önce ülkemiz kötüye gidiş hızını terse çevirecek bir ivmeye erişmesi şart. Halkın siyasi gereksinimlerinin en başında güvenilir bir alternatif ihtiyacı var ve bu ihtiyaca tekabül edecek koşullar gelişiyor. Bakalım bu gidişat nelere gebe hep beraber göreceğiz.
- Haberler
- Köşe Yazıları
- Bindik bir alamete…
Bindik bir alamete…
Can Kaderoğlu tarafından yayınlandı
yayınlandıBenzer Haberler
Gündem
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.