10 Kasım deyince aklıma bir tarihten öte şeyler geliyor. Artık kendi ayakları üzerinde durması gereken ve bir hamiye sahip olmayan çocuğun tedirginliği geliyor. Uzun yıllar hiç bilinmeyen ve hatta onaylanmayan bir istikamete inatla sokulup o yolda başı dik bir ulusun yaratılması geliyor aklıma.İngiliz çizmesinin, Fransız postalının, Yunan üniformasının değil ay-yıldızlı esir bayrağımızın hür bir şekilde dalgalanması geliyor,Türk kelimesinin küçümsenen köylüler manasında kullanıldığı bir dönemde o millete özgüven vermek geliyor,Anadolu dendiğinde her yerinden tırtıklanarak bölük pörçük edilmiş bir haritayı yırtıp atan ve burası bizim vatanımızdır diyebilme cüreti geliyor,Her kalesi zaptedilmiş bir toprak yığınını her köyüne kadar eğitim orduları seferber edilmiş bir vatana çevirme gayreti geliyor,Padişah’ın kulu olmaktan öte hiçbir kifayet taşımayan bir tebaanın, vatandaşlık haklarını kazanması, bir birey olabilmesi ardında da bir ulus olma serüveni geliyor,
Eşinin bilmem kaçıncı karısından biri olarak eve mahkum edilen, her türlü sosyal ve siyasal haktan beri tutulan ve ‘sofradaki yeri öküzümüzden sonra gelen’ Türk kadınının dünyaya örnek olacak şekilde hayatın her alanına emin adımlarla girmesi geliyor,Köşe başlarını tutan din bezirganlarının milleti üfürükleriyle kandırmasına karşın, aklın ve bilimin itibar kazanması geliyor,Dünyayla girilen kalkınma yarışında, memleketin her karışında bacası türen fabrikaların sıcaklığı geliyor,Çok küçük bir azınlığın okuma yazma bildiği bir dönemden, toplumun tamamının öğrenmeye başladığı bir eğitim sahası geliyor,Hatta ve hatta okumak yazmak yeterli değildir, kültürel kalkınma ve yaratı için evlatlarına birer enstrüman kullanmayı öğreten Köy Enstitüleri geliyor,Ömrü savaşlarla geçmiş, yedi düvele ve dahildeki düşmanlara diz çöktürmüş bir komutanın ‘Yurtta Sulh Cihanda Sulh’ diyecek bilgeliği geliyor,Çağı anlayan ve ötesi gören bir lidere yüzyıl önce bile olsa sahip olmanın ne kadar büyük ve önemli bir nimet olduğu geliyor,Ve sonra biraz içim burkuluyor; hala bugün bile bıraktıklarına dudak bükenler, ardından hayasızca laflar edenler ve hatta yaptıklarına kökten karşı çıkanların varlığıyla… İşte tam burada ‘söylemeye dilim varmıyor ama kabahatin çoğu bizim kardeşim.’ Diyesim geliyor.Fakat özellikle ülkemizin son 10 yıllık serüvenini göz önünde bulundurunca, Mustafa Kemal sevgisinin ve saygısının gerek toplumumuzda gerekse uluslararası kamuoyunda arttığını gözlemliyorum. Çünkü Atatürk’ün çizgisi sadece Türk milleti için değil, emperyalizme karşı dövüşen ve ulusal onurunu korumak için ölüme göze alan ve ardından ayağa kalkıp çağı yakalamaya çalışan bir ulusun serüvenidir ve tüm mazlum halklara ilham vermektedir.10 Kasım bir milli yas günü olmaktan ziyade, yine kendi sözüyle ele alınmalıdır.‘Büyük ölülere matem gerekmez, fikirlerine bağlılık gerekir.’
- Haberler
- Köşe Yazıları
- 10 Kasım deyince…
10 Kasım deyince…
Can Kaderoğlu tarafından yayınlandı
yayınlandıBenzer Haberler
Gündem
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.